/1/ MÜZEYYEN'İ YAKALAMAK



Kusura bakma ama aşk olsun Tanrım
Biliyordun düşeceğim amansız hali
Görünce Müzeyyen denilen arzı endamı
Kızaracaktı yüzüm ateş basacak yüreğim
Bir kez daha ezecek Karaköy tramvayı
Bir kez daha kazıyacaklar yollardan bedenimi
Dersin ki bu dağlar, taşlar, ovalar benim
Dersin ki görmez misin insan olandaki mucizeyi
Hem bu İstanbul denilen şiiri de ben yazdım
Ama insan hiç çıtlatmaz mı Müzeyyen'i

Kusura bakma ama aşk olsun Tanrım
Biliyordun onu görünce düşeceğim denizi
Bak ne kadar çırpınsam da çıkmıyor yüzeye bedenim
Sahi bu kadar soğuk suda
Üstelik şubatında şu koca İstanbul'un
Böylesine terlemek normal mi
Sen bilirsin bunu, söyleyiversene Tanrım

Kusura bakma ama aşk olsun Tanrım
Gayrettepe'den aşağı sallanıyorum
Sahilde beni bekleyen Müzeyyen
Kabataş'a dönüyorum hemen yüzümü
Bilirsin severim ağaçlı yolun yürümesini
Baharda geliyor hem, ağaçlar hep kuş sesi
O da ne, ağaçlarda hep Müzeyyen iniltisi

Kusura bakma ama aşk olsun Tanrım
İnsan hiç söylemez mi şu kaldırım taşlarında
Şu reklam panolarında, şu trafik ışıklarında
Şu saat kulesinde, şu kafenin tabelasında
Martının sesinde, stadın köşesinde, tramvayın üstünde
Hep ama hep Müzeyyen'i göreceğimi
Birden koşmaya başlıyorum
Birden nasıl oluyor ben koşmaya başlar başlamaz
Kendimi yitiriyorum
Kendime geldiğimdeyse Tanrım
Galata'nın merdivenlerini umarsızca sırtlıyorum
Terasına adım atar atmaz derin nefes alıyorum
Ciğerimi yakan oksijen beni ayıltınca onu görüyorum
Boğazı süsleyen o tüm zarifliği ile
Kız Kulesi ve Müzeyyen
Kusura bakma ama aşk olsun Tanrım

 ✏️ : Oğuzhan Galip Öztürk